9 Ağustos 2014 Cumartesi

Önemli

Anladım ki suçu kendinde aramak insanı delirtiyor. Suçu başkasına yıkın en fazla anlayışsız olursunuz, belki biraz da sinir bozucu.

6 Haziran 2014 Cuma

Facebook dayıları, twitter müptezelleri, instagram fahişeleri için, batsın bu dünya...

Mutluyum. Mutsuzum. Bazen duygu geçişlerim aradaki o noktadan daha kısa oluyor. Depresyon başlangıcı falan mı acaba. Sanmıyorum. Ortası veya sonudur. Ümit etmek adamı mutlu ederdi galiba, öyle yazmıştı adını unuttuğum. Başka bir adını unuttuğum da tersini yazmıştı. Yazarların amına koyayım hepsi farklı yazıyor. Kime inanacağımızı karıştırıyoruz. Yazarlar bizi inandırmak için yazmıyor ki? Evet, olsun. Biz milli eğitimin kitaplarıyla büyüdük. Direk,  doğru olduğunu söyledikleri şeyi arıyorum. Telefondan da hiç ses gelmiyor sesi mi kapalı acaba? Bakayım... Hayır. Evde de tekim. Eskiden beni mutlu eden biri vardı hatırlıyorum. Sonra aramız çok boktanlaştı falan filan. Acaba arayı düzeltirsem mutlu günlerime döner miyim? Arasam mı? Arayayım ne kaybederim ki? Gururumu. Gururumu sikeyim beni bir sürü iyi yoldan çevirdi. İyi yol mu? Bilmem. Yapmadıklarım için pişman oldum. Yapsaydım daha iyi olurdu demek ki. Ama anlayışlı kızdı bu ya. Aramama sevinecektir. Çalıyor… Alo? Naber? Ne yapıyosun? ………. Ahahahh ihihihih ohohoho……..  senden beni özlemiştin di mi, bende. Neyse hadi yarın görüşürüz.  Kapattım. Saat: 18.39. Özlemişim ya nasıl da güldürdü mutlu etti. Bak iyi yaptım, gururumu dinlemediğim iyi oldu nasıl da mutluyum. Saat: 19.45 bir şeyler mi eksikti ya? Eskiden de böyle miydik biz? Hatırladıklarım böyle miydi, eski günler. yine aynı benim. Hiçbir sikim değişmedi. Kaybettim. Yetmiyor, eskiden beni mutlu eden artık mutlu edemediği için eskide kalmıştı. Çareyi onda aramak saçmaydı zaten. Bir saat önce düşünemedin di mi bunları Sedat? İnatla konuşmadığın ibineyle barıştın. Neden? duygu patlaması. Seni zaten bu duygu patlamaları bitirdi. Bugün ayın kaçı…. 6. 6 haziran 2014. Lan yedisi benim doğum günüm değil mi? Oha lan bana. Sınava da 9 gün kalmış. Acelesi yoktu ne güzel ders çalışıp bir şeyler öğreniyorduk. Sınavdan sonra beynim aynı seviyede yaşamaya devam edecek. Boş boş. Bir eğlencemiz sınavdı o da geçiyor. Hep daha fazlasını istediğim için mi arkadaşlarım yetmiyor acaba. Kalabalık içinde yalnızlık dedikleri bu mu? Yoksa en zirvesini gördüm artık daha iyisini bulamam hayatımda, dediğim için mi yalnız hissediyorum? Piyasanın yüzde doksanı böyle. Yada bu kadar duygu iniş çıkışı… yok arkadaş ergenlikten sebep bunlar. Okumuştum zaten ergenliğin var böyle etkileri. E bu duygular ergenlikten kaynaklanıyorsa  ben aslında mutsuz ve yalnız değilim. Gayet mutlu biriyim. Sence de öyle misin Sedat? Siktir lan, öyle olsa teşhisi koyduğuma göre tedavisini yapardım. Kendi psikolojik sıkıntımı kendim tedavi edebilirmişim gibi geliyor bana, size de öyle oluyor mu? Tabi yaa. Buldum. Biz Amerikan melankoli hayat tarzını izleyerek büyümüş nesiliz. Ben kesin çocukken o adamlara özenmişimdir  şimdi de kendimi o moda sokuyorumdur. Yani aslında böyle bir şey yok. Mutluyum? Öyle miyim? İyi de bu dünyada melonkoli diye bir şey var, cidden var, sadece Amerikan filmlerinden yada kaybedenler kulübü filminden ibaret değil. melankolikler.  Ya işte o adamlardan biri de gerçekte bensem? Hım, fena olmazdı. Filmlerde gayet havalı oluyorlar. Dışarıdan bende havalı gözüküyor muyum acaba? Tamam ama…. Abi siktir et havayı ya, tek başıma yaşıyorum kafamın içinde. İstemiyorum melankoli veya havalı olmak veya bir sürü orospu filan. Beni mutlu edicek biri olsa bende her şeyimi ona adasam mutlu olsam alçak gönüllü herkesin sevdiği biri olsam? Çok mu şey istiyorum? Aile sevgisi mi görmedim lan ben acaba? Yoo. En büyük torunum, en sevileninden. Uyusam amına koyim ya, geçer belki beynim bitti. Bir gazete de yazıyodu üzgünken uyumak sizi daha kötü ruh hallerine sokar diye. Anasını sikiyim. Uyumuyorum. Zaten en son ne zaman doğru düzgün uyudum? Dün. Neyse şu uyku zamanı geldi alarmını kapatayım bari. Her şey dört dörtlükken birinin suratıma kötü kötü bakması huzursuz edici. Moral bozucu. Bilinç altı mahvedici. Öldürücü darbe aslında. Beklemediğimiz zamanda geliyor ya ondan. Boşver beni benden başkası mutlu edemez. İnsan kendine yetebiliyorsa mutludur zaten. Hayali bir arkadaş fena fikir gibi gelmiyor değil bazı zamanlar. Kontrol edebileceğim bir şizofrenlik süper olabilirdi. Ne yazık ki o hastalık da genetik geçen bir şey… sülalede yok, umut yok… Birinin karşısına oturup mutsuzum demek karşıdakine haksızlıktır. Düşüncesizliktir. Saygısızlıktır. Bunu dile getirip onu da üzmek… cidden sizle birlikte üzülen bir dostsa tabi. Bir de üzülmüş gibi yapanlar var. Onlara karşı yaptığımız daha ayıp. Karşında üzgün biri varsa onunla birlikte üzülüyormuş numarası yapmak ne kadar zor bilir misiniz? Bilirsiniz tabi kaynanalarının siktiklerim. Bende biliyorum. hepimiz aynı bokuz.  Bu yüzden dostlarınıza üzgün zamanlarınızda uğramayın. Kimse onu mutsuz eden bir dost istemez. Kendi içinize atın, atın ki nefesiniz kesilsin, bakın ne kadar zor oluyor üzgünken konuşmamak. Yada benim yaptığım gibi yazın. Ama okutmayın. Okutursanız daha fena. Millet yazıya özenip kendini o ruh haline sokabilir. Ama diyeceksiniz ki hazır böyle bir an yakalamışım yazıyorum paylaşmadan reklamını yapmadan olur mu? Haklısınız şu zamanlar da herkes kendisinin reklamını yapıyor. Amma velakin Küçükken hepimiz başkalarına hava atmayan hatta hava atanlardan nefret eden filmlerdeki züppe kişileri sevmeyen çocuklardık. Hepimiz bir erdem abidesiydik. Çok küçükken. Bayağa küçükken. (doğrusu ‘bayağı’dır. Ben rahat telaffuz edebilin diye böyle yazdım. Kes, nasıl yazacağımı sana mı soracağım.) lakin konumuza dönersek şuan herkes reklam peşinde, kendi reklamı, hava atmak. Ya da değil ne bileyim. Yazıyorum ama bir bok da bildiğim yok. Beni hep o çok bilenler mahvetti. Aklı yok fikri var, nedir? Ben hariç bütün insanlar. Bir ben zekiyim bir ben akıllıyım. İtirazın varsa kanıtla. İkimize de IQ testi yap. Nolur yap çocukluktan beri yaptırmak istemişimdir nasip olmadı. Gaza gelip biriniz bile kanıtlama çabasına girmiyorsunuz di mi zekalılar. Meşgul insanlar sizi. Facebook dayıları. Twitter müptezelleri. Instagram fahişeleri. Ve cağnım blogcular. Cağnım dediğime bakmayın blogcularında amına koyayım. Ben hariç. Neyse kes ben düzeldim bay.

14 Ekim 2013 Pazartesi

deneme 1-2

Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin.
Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

şiir

Can Yücel, Bağlanmayacaksın.

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
  • dipnot: okuduğum, okumanızı istediğim, severek paylaştığım tek şiir.

18 Haziran 2013 Salı

Saat: Hüzünlü Yelkovan

Ebubekir Hocamızın Ölümü Üzerine

    Hayat kısa arkadaşlar. Hangimizin ne zaman ne olacağı belli değil. Bugün okulumuzdan Ebubekir hocamızı kaybettik. Beyin kanamasından öldü. Daha bu Cuma günü gördüğüm gayet sağlıklı ve genç adam öldü. Bir anda. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, iyi bilirdik, severdik. Garip geliyor tabi ilk başta insana. Diyor ki insan kendi kendine: yarında benim ölmeyeceğim ne belli? İnancımıza göre diğer tarafta sonsuz bir hayat bizi bekliyor. Bu dünyada yaşadığımız 40-50 sene çok basit bir rakam. Büyüklerin de dediği gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.  Yaşadığımız şu kısa ömrü faydasız işlerle harcamayalım. Yarın ölecekmiş gibi bugünden bütün işlerimizi halledelim, sevdiklerinize onları sevdiğinizi söyleyin. Bu hayat, barışmak isteyen iki arkadaşın küs kalmasına yetemeyecek kadar kısa. Ölüm konusunda kendimi anlatabilecek kadar gelişmedim daha. Fakat şu kadarını söyleyeyim, ölen insan sadece siz de ölene kadar yanınızda olmayacak. Ölüm dün de vardı bugünde var yarın da olacak. Sadece yakınlarınız ölünce aklınıza gelen ölümün sizi derinden etkilemesine izin vermeyin. Bize de sıra gelecek. Siz yolunuza bakın kardeşlerim. Yazıyı daha uzatmak istemiyorum, ölüm gibi anlık bir olay için çok uzun yazmaya gerek yok.

Dikkat: 
  • Ölmemek uğruna yaşıyoruz. (Size ölümü vaaz edenlerden uzak durun dostlarım)
  • Ölen insan sadece siz ölene kadar yanınızda olmayacak.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Deneme vol. "Biraz Anarşi"

Bap Yedi, Kırk Dokuzuncu Ayet  

    Dahi olarak doğduk, zaman geçtikçe aptallaşıyoruz. Bu böyle. Hepimiz bir fabrikanın ürünleriyiz. İçimizden herhangi birimizi öldürmek, ahlaki açıdan bir arabayı, elektrikli süpürgeyi veya barbi bebeği öldürmekle aynı. İnsanız değil mi, diğer varlıklardan üstün bir canlıyız… Bu üstün canlı dedikleri biz değiliz, bizi yöneten insanlar. Doğduğumuzda köle olarak doğuyoruz. Devlet, bizim yaşadığımız zamanın problemlerini önceden biliyor ve bizi bu noktaları onarmak için bir piyon olarak oyuna sürüyor. Mesela şuan gündem de olan nüfus arttırma politikası… Bu zamanda doğan çocukların dünyaya geliş amacı: ülke nüfusunu arttırmak, diğer ülkelere karşı bizim ülkemizin genç nüfusumuzla güç gösterisi yapmasını sağlamak ve ileride iş gücü oranlarını arttırmak. 20 sene sonrasının delikanlısı. Yöneticiler plan yapıyor, 20 sene sonra nasıl bir devlet olsak? Tıp alanında ileri gidelim: Bir sürü tıp fakülteleri açıldı, televizyonlarda doktorculuk dizileri oynatıldı, doktorluğa özendirildi. Ürünümüz doktor oldu. Tamamdır. Öğretmen eksiğimiz var öğretmen sayısı artsın: hemen öğretmenleri öven programlar konuşmalar yapıldı, ürünümüz öğretmen oldu. Sporda çok başarılı olalım: Bir sürü spor salonları yapıldı eğitmenler yetiştirildi, ürünümüz iyi bir sporcu oldu. Anlayacağınız şu ki, ileride bizim ne olacağımızı, ne olmamız gerektiğini zaten bizden önceki nesiller planladı. Ne olmamız gerekiyorsa ona yönlendiriliyoruz. Koyun sürüsü gibiyiz. Evet bizi yönetenler özgür insanlar, nereye yönlendireceklerine kendileri karar veriyorlar. Çoban gibi. Diğer varlıklardan daha üstün olan insan neslinin temsilcileri onlar. Bizler de aklı olan fakat aklını başkalarının yönettiği, özgürlük anlayışımız istediğimiz yerde eylem yapmaktan ileri gidemeyen, at gözlüğü takmış bireyleriz. Eminim ki; matematik, ülkemizin gelişmesi için vazgeçilmez bir unsur olsaydı şuan hepimize şakır şakır matematik öğretilmişti. Herkesin her şeyi bilmesine gerek yok tabii. Devlete yetecek kadar matematikçi olsa yeter, devlete yetecek kadar doktor olsa yeter, devlete yetecek kadar mühendis olsa yeter. Biraz da bizim zengin yaşamamızı sağlayacak kadar fakir halk olsa her şey tamamdır.
    Neden okul? İnsanlar okul olmadan bir şeyler öğrenemeyecek kadar aciz mi? Okul olmasın demiyorum, ama böyle olmamalı. Tüm Türkiye aynı sene, aynı dersleri görüyor. Sınıfın tüm öğrencileri aynı anda aynı şeyleri dinliyor, aynı yorumları yapıyor, aynı doğruları kabul ediyor, sonra en iyi ezber yapan en başarılı öğrenci oluyor. Başarı anlayışımızı sikeyim. Bize bunları yaptıran bir yönetim bizden yaratıcı olmamızı veya yeni bir şeyler üretmemizi istemiyor zaten. Diyorlar ki: Sen benim sana öğrettiklerimi bil, doğru dediğim şeylere doğru de, ne kadar çok benim kafamda ki insan yapısına benzersen ben sana o kadar iyi üniversitelerde okuma “özgürlüğü” vereceğim ;)) Hatta sonra ömrün boyunca sabit bir gelirin olacak, memur olacaksın olum devlette, çok mutlu olacaksın herkesin beklentilerini karşılayacaksın çevrendekiler sana minnettar olacak. Sonra da ölüp gideceksin. EE, NE OLDU ŞİMDİ? Sen kendi hayatını yaşadın di mi, özgür bir hayat sürdün di mi, NAH. Bu şuna benzer: masada bir sürü içecek vardır (içki, kola, fanta, ve her çeşit meyve suyu) biri size gelir meyve suyu içeceğinizi söyler, fakat neyli meyve suyu içeceğinizi sizin iradenize bırakır. Sizde vişneli meyve suyunu seçersiniz. Sonra da o adama minnettar olursunuz, efendinize minnettar olursunuz. Kendinizi özgür hissedersiniz. Ama sadece hissedersiniz. Sokrates, adam milattan önce 450 yılında filozof olacak kadar bilgi biliyordu. Milattan sonra 2013 yılında ki, her gününün neredeyse yarısını okullarda geçiren insanlardan daha çok biliyordu. Biz, bizden önceki nesillerin olmasını isteği şey oluyoruz. Toplumun ortak malıyız, orijinal değiliz, herkesin ortak çabasıyız. Aynı şeylere üzülüp aynı şeylere seviniyorsak burada bir yanlış vardır. Hepimizin kendimize özgü bir aklı varsa herkesin aynı şeyleri düşünmesi bir sorun olduğunu gösterir. 2012 senesinde doğan çocukların hepsine ileride çocukluk yılları denince akıllarına PEPE gelecek. Hepsi aynı şeyleri izlemiş, hepsi pepeyi örnek almış. 2032 yılında sokaklarda milyonlarca büyümüş pepe dolaşıyor olacak. O pepe hangi erdemlere sahipse bu çocuklar da büyüdüklerinde o erdemlere sahip olacak. Teknoloji geliştikçe iletişim artıyor popüler kültür oluşuyor, ortak değer yargıları meydana geliyor ve standart dışı düşünen insanlar giderek azalıyor. Biz burada koyun oluyoruz. Koyun olmak çoban olmaktan kolaydır. Ama idealleri olan insanlar çoban olsun. Siz değerli üşengeç ve hayatı sadece yaşamak için yaşamaya devam eden kardeşlerim, düzene küfredip anarşi yaratıp kendi hayatınızı heba edeceğinize mutlu hayat yaşamayı tercih edin, iyi ezber edin, iyi üniversite kazanın ve devletin bir memuru olun. Sonra da ölün. Göreviniz bu kadar.
Biz olmuşuz istatistik…

  • Özgürlük, sorumluluk isteyen bir şeydir, zordur. Kendi kararlarınızı vermek cesaret ister, başkasının emrini yerine getirmek her zaman daha basittir. Biz insanlar istediğimiz şeylerin bize emredilmesine bayılırız.

16 Haziran 2013 Pazar

"Açıklayıcı ol biraz, düşündürme" Konulu Yazı

    Biz Türk halkı olarak trajediyi seviyoruz. Tradeji, arabesk bizim içimize işlemiş. Bunu televizyondaki dizilerimizden de anlayabiliriz, ya ağlıyorlar yada ağlıyorlar. Başka bir şey yok. Yalandan yere Amerikan melankoli hayatına özenmemize gerek yok. Böyle depresif hallere filan. Özenmeyin. Zaten bizim yaşadığımız milletin eğlenceye, pozitifi vurgulamaya  ihtiyacı var. Ne çektik be hacı… Kimle konuşsam yaşadığı kötü şeyleri anlatıyor, sanki hayat sadece bundan ibaretmiş gibi. İnsanın kendini acındırması psikolojik bir hastalıktır. Bazıları bunu kendine görev edinmiş. Kendi acı hikayelerinden söz edip bizimde psikolojilerimizi bozuyorlar insafsızlar. Dikkat çekmek asıl amaçları bunu biliyoruz. Kendini acındırarak bir şey istemek (mesela ilgi gibi) çocukların, bebeklerin yaptığı iştir. Ağlarlar, ilgi beklerler. Biz bu dönemleri geçtik, önceden ağlamayana meme yoktu şimdi ağlayana Sedat yok. Sizde kendini acındıran kişilerden kendinizi uzak tutun kardeşlerim. Bunlar sizin iyi niyetinizi sömürmek isteyen zeka seviyesi 0-3 yaş olan acımasız insanlardır. Sizi kendi çukuruna çekmekten başka bir boka yaramazlar. Geçmiş hikayelerde yaşayan insanlarla da gelecek hayali kurmayın. Belki içlerinizden bazıları bu yazıdan sonra benim için acımasız, duygusuz veya insafsız diyebilir. Fakat ben biliyorum ki bu lafları bana diyen kişiler daha demin bahsettiğim kendini acındıran kişilerdir. Bu sıfatları(acımasız, duygusuz, insafsız), ben tuzaklarına düşmediğimden dolayı diğer insanlara karşı beni kötü gösterip, onlarında peşimden gelmesini engellemek için diyorlar. Hayatımı yazsam roman olur diyorlar ya, aynen öyle. Yaz roman olsun isteyen okusun, şimdi lütfen hayatında yeterince boktanlık olan kişilerin hayatını daha da bok etme. Sie.